Bir güzelliği ifade ederken “çiçek gibi” tabirini pek sık kullanırız. Varlığın güzellik satırında geniş yer tutan çiçekler, sundukları sonsuz güzellik terkipleriyle insanları bu benzetmeye adeta mecbur eder. Bu yüzden hem kendi gerçek varlıklarıyla hem de bu güzelliği daha da çoğaltma arzusundaki sanatkârların çizdikleri suretleriyle çiçekler, hayatımızın her yerindeler.
Hem çiçek yetiştiriciliğinde hem de çiçek ressamlığı konusunda çok parlak devirler yaşanan medeniyetimizin gelenekli sanatlarında çiçek açmayan tek bir saha yok diyebiliriz. Kur’an-ı Kerim süslemelerinden, çinilere, divan sayfalarından cami içindeki sütunlara, muazzam abidelerden mezar taşlarına kadar her yer çiçekle bezenmiştir. Topkapı sarayının yemiş odasında üçyüz yıldır solmayan natüralist üslupta çizilen çiçekler ya da Karamemi’nin tılsımlı elinden çıkıp Muhibbî divanına kokusunu salan stilize çiçekler, şükûfenâmelerde tomurcuklanıp bilimsel bitki ressamlarının elinde boy verenler… Bu çağın sanatçılarının geçmişi ve geleneği koklayarak yaptıkları çiçekli eserler, çiçeğin her hâli, Yeditepe Bienali’nde.