İznik Çinisi Çinicilik,
Selçuklu döneminde düz renkli kobalt, turkuaz, beyaz çiniler iç ve dış mekânlarda, plaka, mozaik ve kesme çini olarak bolca kullanılmıştır. Osmanlı döneminde çok renkli ve desenli çiniler ilk olarak Yeşil Türbe ve Camii’nde uygulanmıştır. Bu eserlerin çinilerinin yapımı için Semerkant’tan çini üstadı Muhammet-el Mecnun birkaç yardımcısı ile birlikte getirilir. Buradaki çiniler tamamen kırmızı hamurlu, renkli sır tekniğidir. O dönemde, çok fazla mimari eser yapılmadığından Muhammet-el Mecnun’dan çiniyi öğrenen sanatkârlardan bir kısmı Bursa’da çini yapımına devam ederler.
Bursa’ya İpek Yolu ile Çin’den mavi-beyaz Ming porselenleri gelmeye başlayınca Bursalı ustalar bu eserlerden üretmek için çalışmaya başlarlar içlerinden kabiliyeti yüksek olanlar mavi-beyaz Ming porselenlerini yerli çini hamurundan yapmayı başarırlar.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettikten sonra Müslüman nüfusu çoğaltmak için, Anadolu’nun birçok yerlerinden kalabalık insan gruplarını İstanbul’un çeşitli semtlerine yerleştirdi. Bursa’dan gelenler Eyüp semtine yerleştirildi. Gelenler içinde mavi-beyaz Türk çinilerini yapan ustalar vardı. Bu çiniciler Zal Mahmut Paşa Cami civarına yerleştiler.
Haliç’te çinicilik ilk defa 15. yüzyılın ikinci yarısında Eyüp’te başlamış ve diğer semtlere de yayılmıştır. Bu dönemde çinilerde genellikle Baba Nakkaş üslubu desenler uygulanmıştır. 1540’lı yıllarda çiniciler, Bursa ve İstanbul ipek kumaşlarındaki ince zarif motifleri çinilere tatbik etmek isterler ve bir müddet sonra da başarırlar. Osmanlı çini sanatı 1550-1585 tarihleri arasında zirveye ulaşır. Daha sonraki yıllarda yavaş yavaş çöküşe doğru gider. Zaman içinde ekonomik nedenlerden ötürü, çinideki değerli malzemeler çıkarıldıkça çini kalitesi düşer. Çini sanatının, en mükemmel eserleri Haliç’te yapıldı ise de, bugün bu çinilere İznik Çinisi denilmektedir. Çinicilik 17. yüzyıl ortalarına kadar bozularak devam eder ve tamamen ortadan kaybolur.
1700’lü yılların başlarında Tekfur Sarayı içinde çini atölyeleri kurulur. Buraya İznik’ten çiniciler getirilir fakat bu ustalar çiniciliğin bitiş dönemindeki terkibe vakıftırlar. Tekfur Sarayı’nda yapılan örnekler İznik’in son devir kötü çinilerine benzer. Bu çinicilik yaklaşık 40 yıl kadar sürer ve biter. Bu dönemden sonra Cumhuriyet döneminde de birçok denemeler olmuşsa da bir sonuca ulaşılamamıştır.
1960’lı yılların başlarında, o dönemde gravür sanatı ile uğraşan ve antikaya merakı olan bir kişi çıkar ve İznik Çinisini kafasına takarak bu işe maddi manevi tüm gayretini ortaya koyarak çalışmalara başlar. Özellikle Topkapı Sarayının arşivlerinde araştırmalar yapar, çinicilikle ilgili önemli belgeler bulur. Bu araştırmalar ve atölyesindeki deneme çalışmaları yaklaşık 8-10 yıl sürer sonunda başarıya ulaşır ve orijinal teknik İznik Çinisi yapmayı başarır, bu kişi hocam Faik Kırımlı’dır.
İznik Çinisi, bugüne kadarki tüm seramik, porselen ve çini teknikleri içerisinde en önemli ve zor olanıdır.Tabii ki İznik Çinisinin zor olan tekniği dışında, ona sanat değeri veren üzerindeki desen, desenin uygulanması, kullanılan doğal boyaların mücevher hissi veren görüntüsü, önem taşımaktadır.
1995 yılında hocamdan öğrendiğimiz İznik Çinisini kendi bilgi ve becerilerimizi de ilave ederek,16. yüzyıldaki İznik Çini tekniği ve kalitesinde klasik ve özgün çiniler yapmaya gayret ediyoruz. 35 yılı aşan sanat yaşantımızda eşim ile birlikte türk sanatının en yüksek devri olan Mimar Sinan devri yani 16. yüzyılın ikinci yarısındaki sanat kalitesini hedeflemiş olup, kalemişleri, restorasyonlar, İznik Çinileri gibi yapmış olduğumuz tüm çalışmalarda bu kaliteyi devam ettirmek ilkemizdir. Bu sanatları yüzyıllardan bugünlere taşıyan ve taşınmasına vesile olan tüm ustalara, sanatçılara şükranlarımızı ve saygılarımızı sunarız.
Nursen & Güvenç GÜVEN